Asperger ve Sözel Olmayan İletişim Becerileri

Otizm Farkındalık Günü

Ergenlik yılları her ergen ve ailesi için büyük bir değişim ve uyum zamanı. Aspergersendromu tanısı almış ergenler ve aileleri için ise biraz daha zorlayıcı olabiliyor. Asperger bozukluğu, sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı, stereotipik ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik spektrum bozukluklarından (OSB) biridir. Sıradan bir ergen için hayat etrafındaki yaşıtlar çemberinden ibarettir. Bir ergenin sosyal becerileri yaşıtları ile paylaştıkları deneyimler ve sonu gelmeyen sözlü ve sözsüz iletişimleri ile gelişir. Asperger olan ergenler ise kendilerini bu çemberden dışlanmış hissedebilirler. Ve maalesef sıradan ergenler de kendi “normlarına” uymayan kişilere ve durumlara karşı anlayışlı tepkiler verebilecekleri bir dönem içinde değildirler. Çoğu ergenin doğal yollarla ve birbirleriyle iletişimden öğrendikleri sosyal davranış kurallarını edinemeyen bir ergen bunları farklı yollardan da öğrenebilir, sözsüz iletişim dediğimiz bu beceriler iletişimimizin çok büyük kısmını oluşturduğu için öğretilmelidir de. Çok uzun bir konu olmasına rağmen basit bir kaç yöntem var belki ihtiyacı olanlara bir fikir verebilir, elden ele onlara ulaşabilir.

Sözsüz iletişimi geliştirmenin ilk kuralı bedensel farkındalık yaratmak. Bu saldığınızdan da önemli. Bedensel farkındalığın gelişmesi için en sol önerilen egzersizler TAİ-Chi ve yoga. Bu iki egzersiz de beden farkındalığı yaratmak açısından çok olumlu sonuçlar veriyor bunun dışında rekabete dayalı olmayan yüzme ve koşma da yapılabilir.

İkinci alan sözsüz iletişim kurallarını bilmek ve bınu sanki bilimsel bir çalışma gibi çocukla birlikte yürütmek. Birlikte sözsüz iletişim kurallarını listeleyin ( internette pek çok liste var) bu kuralları gözlemleyerek bir deftere yazmasını isteyin. Yazdığınız kuralları soruya çevirerek neyi gözlemlemesi gerektiğini kolaylaştırın. Örneğin insanlar birbirleri ile konuşurken aralarında ne kadar mesafe vardı? Hangi koşulda konuşurken birbirlerine dokunuyorlardı gibi. Bu sorular çerçevesinde gergin gözlemlerini deftere yazabilir

Aspergerde Sözsüz İletişimi Öğretebiliriz

Aynı amaçla hizmet eden diğer bir aktivite birlikte sessiz film izlemektir . Burada ifadeler anlaşılabilmesi için oldukça abartılır bu çocuğun ifadeleri, beden hareketlerini anlamasında kolaylaştırıcı olur, birlikte izleyip sizin belli ifadeleri etiketlemeniz de çok hızlandırıcı olur. (Yüzüne bak ne kadar şaşırdı, gövdesini nasıl geri çekti korkunca gibi). Aynı amaçla siz de çok küçük senaryolar yazıp evde kendiniz çocuğunuzla birlikte çekebilirsiniz. Ayrıca sessiz sinema oynayabilir daha küçük yaştakiler için siz beden ve yüz ifadelerini sessiz sinema oyununa uyarlayabilirsiniz.

Üçüncü önemli basamak ise bu öğrendiği sözel olmayan iletişim becerilerini yargılayıcı olmayan destekleyici ve onaylarım bir grup içinde denemesidir. Yakın aile ve arkadaş çevresi bunun için idealdir. Unutmayalım ki sosyal beceriler, öğrenilebilir, öğretilebilir.

İzolasyonda Yaşamak

Yazan Nathan Smith

Çeviren Özenç Ertan Öztekin

covid-19 salgınında izolasyona uyum sağlamak

Coronavirüsün yayılımını bir nebze olsun yavaşlatabilmek için giderek daha çok sayıda ülke  “sınırları kapatma” prosedürlerini uygulamaya sokmaya başladı ve şu anda arttırılmış sosyal izolasyonu ve içeride kalmayı teşvik ediyor ya da zorunlu tutuyorlar.  Bu yazının yazıldığı tarihte pek çok insan virüs belirtilerini taşıdığı ya da riskli popülasyonda sayıldığı için  belirsiz bir süre boyunca karantinada olmak zorunda kaldı.  Böyle pek çok kişi kendini izole ve tecrit edilmiş olarak buldu, bu insanların büyük kısmı kendi evlerinde, küçük bir kısmı ise otel, gemi ya da karantina binalarında izole ya da tecrit edilmiş durumdalar.  

Karantinanın psikolojik ekilerine hızlı bir gözattığımızda (published recently in The Lancet), karantinada olmanın pek çok yan etkisinin altı çizilmektedir; duygusal dalgalanmalar, depresyon, stres, uyku bozuklukları, sinirlilik ve öfke gibi(Brooks ve arkadaşları.,2020).  Kitlesel sosyal izolasyon dikkat çekici çoğunlukta insanda ruh sağlığı ile ilgili güçlükler ile sonuçlanabilir.  Brooks ve arkadaşları kişisel  özgürlük ve faaliyetlerinin korunması, karantinanın süresinin kısa oluşu, açık iletişimden ödün verilmemesi, yiyecek ve ilaç gibi yaşamsal önemi olan malzemelerin sağlanabilmesi gibi faktörlerin karantinanın olumsuz etkilerini azaltabileceğini belirlediler.  

Buna rağmen,  karantinadaki insanların bu faktörler üzerinde kontrolü yok denecek kadar azdır.  Karantina süresi, açık iletişim ve malzemelerin sağlanması gibi faktörler tıp profesyonelleri, devlet büyükleri, karar alma mekanizmalarındaki kişiler ve danışmanların görevidir, en azından öyle olmalıdır.  Karantina döneminde izolasyonda olan ya da acil durum koşulları nedeniyle içeride kalmak zorunda olan bireylerin başa çıkma becerilerini güçlendirmek amacıyla psikolojik ihtiyaçlarını kendi başlarına karşılayabilecekleri etkili stratejileri belirlemek yardımcı olabilir. 

Bunun için kullanılacak potansiyel kaynak izolasyonda, tecrit yaşamayı ve çalışmayı tercih eden olağandışı koşullarda yaşayan ve çalışan birey ve gruplardan elde edilen bulgulardır (Bartone et al., 2018; Golden et al., 2017; Palinkas, 2003; Sandal et al., 2006). Kutup bölgesi araştırmacıları, astronotlar, denizaltı çalışanları, petrol sondaj kulesi çalışanları, mağara araştırmacıları ve kaşifler bu gruplara örnek verilebilir.  Bu grupların fizik koşulları evde ve benzeri alanlarda kapalı ve izole olanlardan farklı olsa da, bu bireylerin ve grupların karşılaştığı psikolojik ihtiyaçlar hepimizin son hafta ve aylarda yüzyüze olduğu psikolojik ihtiyaçlarla büyük ölçüde benzeşmektedir (Harrison et al., 1991; Suedfeld, 2018).  Örneğin alışık olunmayan yeni koşullara uyum sağlama, ve tehdit, tehlike ve belirsizlik duygusu ile başa çıkabilme ihtiyaçlarımız sözünü ettiğimiz gruplarla ortaktır. İzolasyon gerektiren olağandışı koşullarda yaşayan gruplar gibi karantina altına alınmış toplumlar da monotonluk ve can sıkıntısı deneyimlerler ve isteksizlik ile motivasyonsuzluktan yakınırlar ; arkadaşlarından ve ailelerinden uzun süre uzak kalma ihtimallerine rağmen  az sayıda insanla sürekli bir arada olma haline dayanmaya çalışırlar (Barrett & Martin, 2014; Bartone et al., 2017; Leach, 2016; Lugg, 2005; Sandal et al., 2006; Smith & Barrett, 2018).  

Meslekleri nedenizyle izolasyon durumunda yaşamayı tercih etmiş pek çok insan var

Neyse ki, en uç koşullarda yaşayan insanların izolasyonla ve içeride kapalı kalma ile nasıl başa çıktıklarını (hatta geliştiklerini) ile ilgili çalışmalar hepimizin kullanabileceğimiz stratejilere ışık tutmuştur (Leon et al., 1991; 2002; Nicolas et al., 2016; Palinkas, 2000; 2003; Pickett et al., 2019; Sandal et al., 2018; Suedfeld et al., 2009; Van Wijk et al., 2016; Wagstaff & Weston, 2014).  İşte burada, içlerinde  Antartica araştırma İstasyonu’nda çalışanlar, uzay simülasyonu deneylerinde yer alanlar, denizaltında çalışanlar, Uluslararası  Uzay İstasyonu’nda çalışanlar ve dünyanın en ıssız bölgelerinde keşifler yapanlar ile gerçekleştirilmiş 50’den fazla yarıyapılandırılmış soru cevap görüşmelerden   elde edilmiş bilgilere dayanan bazı önemli bulgularımızı paylaşacağız.

Kutup bölgesi araştırmacıları olağanüstü koşullarda yaşamayı tercih etmiş meslek gruplarından

Adaptasyon

Sosyal İzolasyon ve karantinaya uyum sağlamak kişinin normal yaşam döngüsünü bozar.  Bu Acil durum koşulları nedeniyle izole olan gruplar tarafından ifade edilmiş en birincil güçlüktür.  Alışık olunmayan durumlara geçiş ve hatta bu durumlardan eski düzene geçiş de yeni koşullara uyum sağlamaya çalışan insanlar için birkaç gün sürebilir (hatta on güne kadar uzayabilir).  Bunu bilmek ve farkında olmak işe yarar, insanların bakışlarını herşeyin daha yoluna girdiği ve koşulların daha normalleştiği zamana döndürmesini sağlar.  Olağandışı koşullarda yaşayan insanların  yeni koşullara uyum sağlamak için kullandığı en yaygın strateji bir rutin oluşturmaktır  (Smith et al., 2017; Solcova et al., 2016). Yeniden bir rutin oluşturmak kontrolün kişide olduğu hissi yaratır her gün için tutarlı bir program oluşturarak belirsizlik hissinin azalmasına yardımcı olur.  

Tehdit, Tehlike ve Belirsizlik

Önünü görememenin verdiği belirsizlik, özellikle de zor günlerde korku ve anksiyeteye neden olabilir.  Olağanüstü koşullarda yaşamayı seçmiş kişiler bile içinde bulundukları durum karşısında kaygı hissederler.  Bizim çalışmamıza göre bu duyguları yeniden değerlendirme çabası ve koşulun olumlu yönlerini araştırmak işe yarar (Smith et al., 2018; 2019).  Olağanüstü koşullar nedeniyle kapalı durumda olanlar bu durumdan duygusal olarak bağını kesip karşılaşacağı gerçek risklerin ne olduğuna ve bunları nasıl minimize edebileceği ile ilgilli rasyonel düşünceye odaklandıklarını ifade etmektedirler.  Bu bakış açısının bir perspektif sağlayarak tehdit hissinin azalmasında faydası olur.  Aynı zamanda,  olağandışı koşullardaki kişiler kontrol edemedikleri ve kesinliği olmayan tehditlerin üzerinde durmamaya çalışırlar.

İçinde bulunduğumuz salgının ölçüsü öyle büyük ki (kaygı ve korkumuzu arttırabilir), gelecekle ilgili sert gerçekler de korkutucu görünebilir.  Olağandışı koşullarda yaşayan kişiler şu ana odaklanmanın ve sonunda ne olacağı ile çok meşgul olmamanın önemini vurgulamaktadırlar.  Tercihen görevi ya da aşılması gereken güçlüğü parçalara bölerler (bulunduğumuz koşullarda izolasyonada kalmak) ve en önemli olana, başarılması mümkün ve derhal gerçekleştirilebilecek olan şeye odaklanırlar;  önümüzdeki birkaç saat  gün ya da hafta içinde ne yapılabilirse ona (Smith ve arkadaşları, 2017).

Monotonluk ve Sıkıcılık

Çalışmaya katılan kişilerin çok büyük bir kısmı aynı rutinlerin tekrarlaması, çeşitliliğin olmaması ve uyaran eksikliği ile ilgili güçlüklere değinmişlerdir.  Kaynakların engin olduğu toplulularda video görüşmelerinden tutun podcastlere ve oyun platformlarına uzanan  internet tabanlı geniş bir eğlenceye; kendimizi olan bitenden uzak tutmamızı sağlayabilecek materyellere ulaşım mümkündür.  İnsanlar gerçeklerden uzak kalmayı sağlayacak sanal gerçeklik imkanı tanıyan cihazlara bile sahip olabilirler.  Bu imkan şüphesiz hem zamanı doldurmaya hem de uyaran sağlamaya yarar.  Çeşitlilik önemli olmakla birlikte, ekranlardan ve özellikle sosyal medyadan uzak kendi başınıza gerçekleştirdiğiniz hobi ve yaratıcı faaaliyetler ile meşgul olmanız da çok önemli ve başa çıkmada yardımcıdır.  Kutup keşiflerinin ilk günlerinden itibaren bu olağan dışı koşullarda yaşayan insanlar bu ortamda bile kendi eğlencelerini yaratmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendiler.  Ernest Shackleton’un 1908’de Antartika keşfinde yer alan ekibinin kafa dağıtıcıları kurmalı bir gramofon ve birbirlerine yüksek sesle okudukları kitaplardan ibaretti. Buna ek olarak birbirlerine tiyatro gösterileri sergiliyor, rüzgar neden farklı yönlerden eser gibi amacı olmayan teorik tartışmalara girerek zaman geçiriyorlardı (Roberts, 2013 ve Philpott,2013).  Günümüzde hala kaşifler kitap okumanın, müzik dinlemenin, kağıt oynamanın, yemek pişirmenin zamanı doldurmak için iyi yöntemler olduklarını söylüyorlar.  Mümkün olduğu durumlarda rutine egzersiz eklemek de sıkılma ve monotonluk duygusuna karşı etkili bir yöntemdir aynı zamanda stres düzeyini de azaltır.  

Monotonluk İzolasyonun en zorlayıcı parçası olabilir.

İsteksizlik ve Motivasyonsuzluk

Izolasyon ve karantinanın bir noktasında isteksizlik ve motivasyon düşüklüğü yaşanması neredeyse kaçınılmazdır.  Bu olağandışı koşullarda yaşayan kişiler için  de böyledir.  Duygu durumumuzun belli ölçüde dalgalanmasının tamamıyla normal olduğunu bilmek bazı günler daha iyi bazı günler daha kötü olunabileceğini bilmek de rahatlatıcı olabilir.  Olağandışı koşullarda yaşarken isteksizlik ve motivasyonsuzluk ile başa çıkmanın kolaylaşması için ihtiyacımız olan, gelişme ile ilgili farkında olmak ve küçük başarılara odaklanmaktır, bunlar yeterlilik hissi yaratırlar.  

Günlük tutmak da tecrit dönemlerinde geçmişten beri yapılan bir uygulamadır, ve olağandışı koşullarda yaşayan kişilerle yapılan görüşmelerde bu kişilerin pek çoğu düşüncelerini, hayal kırıklıklarını ve kaygılarını yönetebilmenin bir yolu olarak kullandıklarını ifade etmişlerdir, bu yöntem duygu boşalımını sağlar (ve tabii ki zaman geçirmeye de).  Düzenli aralıklar tutulmuş bir günlük -kağıt üzerinde, on-line ya da video aracılığıyla- deneyimimizi işlemlemeye ve zamanı kaotik algılar yerine bir düzen duygusuna sahip olmamızı sağlar (Pennebaker,1997).

Öz yeterlilik hissini pekiştirmek için kişinin karşılaştığı güçlükler ile başa çıkabileceği hissine sahip olmak oldukça değerlidir (Kjaergaard et al., 2015; Leon et al., 2011).  Bu küçük zaferler birlikte izolasyon altında olduğunuz ya da sosyal medya sayesinde bağlantıda olduğunuz güvenilir bir sosyal destek ağı tarafından takdir edilebilir.  Olağandışı koşullarda yaşayan gruplar arasında moral ve motivasyonu yüksek tutmak amacıyla yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri kutlama yemekleridir (Barrett & Martin, 2014; Solcova et al., 2016).  Kutlamalar bir hedefe ulaşıldığı için ya da doğum günü gibi özel bir günü kutlamak için olabilir ve bu organizasyonlar birlik ve beraberlik hissini besler.  Modern teknoloji bunların video bağlantısı ile diğer kişilerle paylaşılmasına fırsat verir niteliktedir.  

İzolasyon ve katrantina döneminde “amaca” sahip olmak ya da yeni “amaçlar” bulmak da bu süreçte çok yardımcı olabilir.  Olağandışı yaşam koşullarında yaşayan insanlar  motive olma ve kendilerine odak sağlamanın bir yolu olarak çoğunlukla yapmaları gereken bir işi bitirebildiklerini , online derslere katıldıklarını ve yeni beceriler öğrendiklerini ifade etmeketdirler (Botella et al., 2016; Kanas, 2015).  Evlerinden çalışabilenler karantina döneminde bunu değerli bir odak veya hedefe odaklanma kaynağı olarak görebilirler.   Çalışmayanlar ise iyi hissetmek için izolasyonda zamanlarını ona dayacakları bir tutku projesi bulabilirler.  

 

Sosyal Yakınlık ve İzolasyon İkilemi

İzole edilmiş ya da tecrit edilmiş olmak da ve uzun süre aynı insanlar ile çok yakın olmak da stres verici olabilir.  Olağandışı koşullarda yaşamayı deneyimlemiş insanlar başkalarına karşı toleranslı olmanın ve başkaları tarafından tolerans gösterilebilir olmanın önemine vurgu yapmaktadırlar (Barrett &Martin, 2014).  Olası çatışma ve tartışmaları azaltmak için  kendini sınır koyabilme  becerisine ihtiyaç vardır.  (Corneliussen et al., 2017; Wagstaff & Weston, 2014).  Bunu sağlamaya yardımcı olacak yollardan biri kişisel bir alan belirlemektir, bir hayal kırıklığı veya benzer bir olumsuzluk yaşadığında bir süre kendi başına kalabileceği bir alan.  Kaşif grupları aynı zamanda birlikte yaşadığınız ya da yakın temasta çalıştığınız bir kişinin sizi rahatsız edecek bir davranışı ile ilgili açık ve dürüst şekilde konuyu konuşarak tansiyonu daha fazla yükselmesine ve ortaya çıkacak tartışmalara meydan vermeden sorunun çözülmesi ile ilgili grup normları oluşturmaktan sözetmişlerdir (Smith et al., 2017).

Bunun gibi temel kurallar karantina süresini olabildiğince konforlu geçirmeyi sağlayabilir.  

İzolasyon veya karantina döneminde arkadaşlardan ve aile üyelerinden uzak olmak zor olabilir.  Ama mesajlaşma imkanı veya video görüşmeleri yapabilmek bize binlerce kilometre mesafe lere rağmen bağımızı sürdürmeyi mümkün kılmaktadır.  Bu şekilde uzaktan kurduğumuz iletişim çok güçlü olsa ve sosyal bağları beslese de bazen olumsuz etkileri de olur.  Olağandışı koşullarda yaşamlarını sürdüren insanlarla yaptığımız çalışma bu süreçte dışarıdaki kişilerle iletişimin çok dikkatle ele alınması gerektiğini göstermektedir içerideki kişi ve gruplar için yararlı olduğundan emin olunduğu koşullarda gerçekleştirilmelidir.  Bu iletişimin en uygun zamanda yapılması ve içeriğin kişinin modu üzerinde etkisi olabileceğini bilmek de önemlidir (Davenport ve arkadaşları., 2011).  Sosyal medya sitelerinde gördüğünüz gönderilerde aynı şekilde etkiye sahiptir.  Neyi ne zaman göreceğinizi kontrol etmekte yardımcı oması adına bazen sessiz” seçeceğini kullanmakta fayda olabilir.  

Sonuç:

Önerilen stratejiler olağandışı izole ve tecrit ortamlarında yaşayan ve çalışan insanlarla yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlardır ancak pandemi nedeniyle sosyal izolasyonda kalmak zorunda olanlar için de değerli olabilirler.  Elbette ev ortamındaki karantinanın çocukları oyalamak zorunda olmak, ekonomik güçlüklerle mücadele etmek gibi kendine has başka güçlükleri olduğu doğrudur.  Bu güçlükler için düşünülmüş başka yaratıcı çözümlere ihtiyaç vardır.  Yine de umuyoruz ki yukarıda sözünü ettiğimiz yöntemler önümüzdeki hafta ve aylarda yüzleşebileceğimiz bazı psikolojik ve sosyal gereksinimleri yönetmede işe yarasınlar.  

Dr. Nathan Smith, PhD, University of Manchester

References

Barrett, E. C., & Martin, P. (2014). Extreme: Why some people thrive at the limits. Oxford University Press (UK).

Bartone, P. T., Krueger, G. P., & Bartone, J. V. (2018). Individual differences in adaptability to isolated, confined, and extreme environments. Aerospace medicine and human performance, 89(6), 536-546.

Botella, C., Baños, R. M., Etchemendy, E., García-Palacios, A., & Alcañiz, M. (2016). Psychological countermeasures in manned space missions:“EARTH” system for the Mars-500 project. Computers in Human Behavior, 55, 898-908.

Brooks, S. K., Webster, R. K., Smith, L. E., Woodland, L., Wessely, S., Greenberg, N., & Rubin, G. J. (2020). The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence. The Lancet.

Corneliussen, J. G., Leon, G. R., Kjærgaard, A., Fink, B. A., & Venables, N. C. (2017). Individual traits, personal values, and conflict resolution in an isolated, confined, extreme environment. Aerospace medicine and human performance, 88(6), 535-543.

Devonport, T. J., Lane, A. M., & Lloyd, J. (2011). Keeping your cool: A case study of a female explorer’s solo North Pole expedition. Wilderness & environmental medicine, 22(4), 333-337.

Golden, S. J., Chang, C. H., & Kozlowski, S. W. (2018). Teams in isolated, confined, and extreme (ICE) environments: review and integration. Journal of Organizational Behavior, 39(6), 701-715.

Harrison, A. A., Clearwater, Y. A., & McKay, C. P. (1991). From Antarctica to outer space: Life in isolation and confinement. Springer-Verlag Publishing.

Kanas, N. (2015). Countermeasures for Space Travel. In Humans in Space (pp. 83-95). Springer, Cham.

Kjærgaard, A., Leon, G. R., & Fink, B. A. (2015). Personal challenges, communication processes, and team effectiveness in military special patrol teams operating in a polar environment. Environment and Behavior, 47(6), 644-666.

Leach, J. (2016). Psychological factors in exceptional, extreme and torturous environments. Extreme physiology & medicine, 5(1), 7.

Leon, G. R., Atlis, M. M., Ones, D. S., & Magor, G. (2002). A 1-year, three-couple expedition as a crew analog for a Mars mission. Environment and Behavior, 34(5), 672-700.

eon, G. R., Kanfer, R., Hoffman, R. G., & Dupre, L. (1991). Interrelationships of personality and coping in a challenging extreme situation. Journal of Research in Personality, 25(4), 357-371.

Leon, G. R., Sandal, G. M., & Larsen, E. (2011). Human performance in polar environments. Journal of environmental psychology, 31(4), 353-360.

Lugg, D. J. (2005). Behavioral health in Antarctica: implications for long-duration space missions. Aviation, space, and environmental medicine, 76(6), B74-B77.

Nicolas, M., Suedfeld, P., Weiss, K., & Gaudino, M. (2016). Affective, social, and cognitive outcomes during a 1-year wintering in Concordia. Environment and Behavior, 48(8), 1073-1091.

Palinkas, L. A. (2003). The psychology of isolated and confined environments: Understanding human behavior in Antarctica. American Psychologist, 58(5), 353.

Palinkas, L. A., Gunderson, E. K., Johnson, J. C., & Holland, A. W. (1999). Behavior and performance on long-duration spaceflights: Evidence from analogue environments. Aviation, Space and Environmental Medicine.

Pennebaker, J.W. (1997). Writing about emotional experiences as a therapeutic process. Psychological Science, 8, 162–6.

Philpott, C. (2013). The sounds of silence: music in the Heroic Age of Antarctic exploration, The Polar Journal, 3:2, 447-465, DOI: 10.1080/2154896X.2013.846976

Pickett, J., & Hofmans, J. (2019). Stressors, Coping Mechanisms, and Uplifts of Commercial Fishing in Alaska: A Qualitative Approach to Factors Affecting Human Performance in Extreme Environments. Journal of Human Performance in Extreme Environments, 15(1), 8.

Roberts, D. (2013). Alone on the ice: The greatest survival story in the history of exploration. New York: W. W. Norton.

Sandal, G. M., & Smith, N. (2018). Psychological hibernation in Antarctica. Frontiers in psychology, 9, 2235.

Sandal, G. M., Leon, G. R., & Palinkas, L. (2006). Human challenges in polar and space environments. In Life in Extreme Environments (pp. 399-414). Springer, Dordrecht.

Smith, N., & Barrett, E. C. (2019). Psychology, extreme environments, and counter-terrorism operations. Behavioral sciences of terrorism and political aggression, 11(1), 48-72.

Smith, N., Barrett, E., & Sandal, G. M. (2018). Monitoring daily events, coping strategies, and emotion during a desert expedition in the Middle East. Stress and Health, 34(4), 534-544.

Smith, N., Keatley, D., Sandal, G. M., Kjaergaard, A., Stoten, O., Facer-Childs, J., & Barrett, E. C. (2019). Relations between daily events, Coping strategies and health during a British Army Ski Expedition across Antarctica. Environment and Behavior, 0013916519886367.

Smith, N., Kinnafick, F., & Saunders, B. (2017). Coping strategies used during an extreme Antarctic expedition. Journal of Human Performance in Extreme Environments, 13(1), 1.

Šolcová, I. P., Šolcová, I., Stuchlíková, I., & Mazehóová, Y. (2016). The story of 520 days on a simulated flight to Mars. Acta Astronautica, 126, 178-189.

Suedfeld, P. (2018). Antarctica and space as psychosocial analogues. REACH, 9, 1-4.

Suedfeld, P., Brcic, J., & Legkaia, K. (2009). Coping with the problems of space flight: Reports from astronauts and cosmonauts. Acta Astronautica, 65(3-4), 312-324.

Van Wijk, C. H., & Dalla Cia, V. (2016). ‘‘Covert Coping’’in Extreme Environments: Insights from South African Submarines. Journal of Human Performance in Extreme Environments, 12(2), 3.

Wagstaff, C. R., & Weston, N. J. (2014). Examining emotion regulation in an isolated performance team in Antarctica. Sport, Exercise, and Performance Psychology, 3(4), 273.

 

Günaydın Okul Çocuğu

clock-650753_1920Yarın sabah bir uyanacak hayatı bir parça (!) değişmiş… Tabii sizin de.  O artık bir okul çocuğu, siz de bir velisiniz.  Daha önce herhangi bir okul öncesi kuruma devam edenlerde uyum sağlamak çok daha kolay olsa bile; onlar için de okul çok daha büyük ve çok daha kalabalık, öğrenmesi ve uyması gereken daha da çok kuralın olduğu, oyun, ders ve yemek saatlerinin kesin olarak ayrıldığı, nasıl oturacağı ve duracağının bile başkaları tarafından belirlendiği, öğrenme materyalinin de çok çeşitlendiği farklı bir yer.

Bu şekilde anlatınca göz korkutucu görünse de doğal olarak öğrenmeye meraklı doğaları nedeniyle genellikle bu denli zor olmuyor okula başlamak.  Eğer kendini genel olarak değerli, rahat hissediyorsa ve başkaları ile ilişkileri iyiyse ne kadar kolay uyum sağladığına şaşırabilirsiniz.

Elbetteki çocuğu okula hazırlamak akşamdan sabah yapılacak birşey değil, bu konudaimages 5 yapılabilecekler için linkteki yazımı okuyabilirsiniz.    Okula Başlamaya Hazır mı?    

Yine de bir kaçgün önceden yapılacak şeyler de var elbette:

Yapılacaklardan bahsedeceğim ama bunların çok abartılmasının, çocuğun hayatının akışının aşırı değişmesinin çocuğa “çok sıradışı ” şeyler yaşayacağım hissine kapılmasının da önemli bir kaygı kaynağı olduğunu düşünüyorum.  Çocuğa “sen artık büyüdün” , “sen artık okula başladın” gibi hayatının tamamen farklılaşacağı alt mesajını taşıyan cümleler kurmaktan da kaçınmakta fayda var.  Özellikle “artık okula başlıyorsun oyuncaklarını kaldırıyoruz” okulla çocuğun arasını baştan bozma riski taşıyan söylemlerden.

Aşağıdaki önerilerin hepsi mutlaka uygulanmalı gibi bir his yaratmaktan da özellikle kaçınmak isterim.  yapılması gerekenler yavaş yavaş bir geçiş şeklinde ve doğal, sakin ve kararlı bir şekilde gerçekleşmezse başlıbaşına kaygı tetikleyicisi olabileceğini lütfen hatırlayın.

Şimdiye kadar yatma saatlerini biraz okul zamanına yaklaştırdığınızı umuyorum.  Yazın hepimiz geç saatlere kadar oturuyoruz ancak gerçekten çocuk ve gençlerle uzun süre vakit geçirirseniz uykusunu almış ve almamış çocuğun ne demek olduğunu bilirsiniz.

Bir akşam ve sabah rutini oluşturun.  Akşam rutini ertesi sabah hazırlanıp evden çıkmayı kolaylaştıracak aktiviteleri de içersin.  Örneğin okul kıyafetinin akşamdan hazırlanması gibi.  Akşam ve sabah rutinlerinizi ilk günlerde bir kontrol listesi gibi hazırlayabilirsiniz.  Tabii ki yazı yerine resimler kullanarak hazırlayacağınız bu listeyi çocuğunuzla bitlikte eğlenceli bir aktivite olarak oluşturabilirsiniz.

school-3178833_1920

Günaydın Okul Çocuğu

Yeni ve aşina olunmayan bir durumla karşılaşmak yetişkinler için bile yeterince kaygı verici olabilir, çocuğunuz için de okula başlamak pek çok bilinmeyenle dolu bir yaşantıdır.  Bu nedenle okul hakkında konuşun.   Özellikle de sizin için eğlenceli yanlarını anlatın.

Okuldaki bir günü aşağı yukarı tüm detayları ile anlatın.  Sabah sınıfa gireceksiniz, öğretmen gelecek günaydın diyecek biraz zaman geçince zil çalacak bahçeye çıkacaksınız vb.

İlk sabah…

Normalde uyanması gerekenden biraz erken kaldırın sizin de onun da daha fazla vakte ihtiyacınız olabilir bu ilk gün.  Zaten çekilecek fotoğraflar da var değil mi?

Okuldan sonra onu nereden alacağınız, ya da eve nasıl geleceği ile ilgili mutlaka bilgi verin.

Okuldan eve geldiğinde dinlenmeye ihtiyacı olduğunu unutmayın ve lütfen sorulara boğmayın.  Onun için pek çok değişikliğin olduğu yoğun bir gündü.  Bir süre dinlendikten sonra onun anlattıklarını dinleyin, gerçekten dinleyin.

İlk günü aile arsında küçük bir kutlama (akşam yemeğinde sevdiği yemeği yapma gibi abartmadan ufak bir kutlamadan söz ediyoruz, hediyelerden vs değil).

Çocuğunuzun önündeki birkaç yıl okulla içiçe geçeceğinden okulla ilgili ilk yaşantı ve duyguları  hayatı üzerinde oldukça belirleyici olacaktır.  Okulu çok sevmek zorunda değil (öğrenciyken çok sevdiğini söyleyen az sonradan daha olumlu hatırlanıyor) ama zevk aldığı yönlerinin olması ve bunların farkında olması hayatını kolaylaştırabilir.

student-1666118_1920
Okula başlıyor

Okula Başlamaya Hazır mı?

images 5

Okula Hazır Oluş

Okul olgunluğu çocuğun, bedensel, zihinsel ve sosyal anlamda okula hazır olması demektir (Yavuzer, 2002).  Okula hazır olmak ise  çocuğun bütün olarak gelişiminin okula hazır olup olmaması ile ilgilidir.  Çocuğun sadece akademik becerileri değil, sosyal, duygusal, fizik, iletişim kurma ve bilişsel becerileri ile çocuk bir bütündür ve okula hazır oluş yani okul olgunluğu bu becerilerin tamamını içerir.

Tüm beceriler açısından ele alırsak okula hazır oluş için hangi ipuçlarını arayalım?

images 4

Sosyal Beceriler Açısından Okula Hazır Oluş

 

Sosyal Beceriler Açısından Okula Hazır Oluş:Yaşıtları ile anlaşabiliyor olması, kendini ortaya koyabilmesi, diğer çocuklarla oyunlara katılabildiği gibi bağımsız olarak da oynayabilmesi sosyal açıdan okula hazır oluş açısından beklenilen özelliklerdir.

Duygusal Olgunluk: Duygularını yönetebilmek, bir yetişkine bağımlı olmadan hareket edebilmek, göreve odaklanabilmek, yönergeleri takip edebilmek ve uyabilmek, kuralları anlamak ve okul ortamının stresi ile en azından minimal düzeyde başaçıkabilmek duygusal olgunluk açısından okula hazır olmaya dair beklenilen özelliklerdir.

Sözel Beceriler: Dinleme, kendini ifade etme, konuşmanın açık ve anlaşılır olması, anlatılanı anlayabilme, bazı ses ve harfleri farkedebilme (tanıma)

Bilişsel Beceriler: Sırasını bekleyebilme, temel sayı kavramını edinmiş olma, basit düşünme becerilerini edinmiş olma da bilişsel açıdan okula hazır oluşu belirleyen özelliklerdendir.

Motor Beceriler ve Koordinasyon Açısından Okula Hazır Oluş: İnce motor becerileri edinmiş olma (sayfayı çevirebilme, kalem tutma gibi), koordinasyon becerilerinin gelişmiş olması (Koşma, zıplama, tırmanma ve top oynama) ise okula hazır oluş için önemli  motor becerilerdir.

images 2

Özerkleşme Okula Hazır Oluş Açısından Önemli Bir ölçüdür.

Diğer önemli bir ölçüt ise bağımsızlıktır.  Daha çok özbakım diyebileceğimiz becerileri bir yetişkinin yardım ve rehberliği olmadan sürdürebilmesi, kişisel bağımsızlığını kazanmış olmasıdır.  Bunları çocuğun kendi başına giyinebilmesi, ayakkabılarını bağlayabilmesi, tuvalet temizliğini yapabilmesi, yemeğini yiyebilmesi gibi becerilerdir.  Dolayısıyla küçük yaştan itibaren kendi yapabileceği şeylerin bir yetişkin tarafından çocuk yerine yapılmaması, özerkleşmenin teşvik edilmesi konusu bir kez daha önemli bir nokta olarak karşımıza çıkar.

Eğer çocuğunuzun okula hazır olup olmadığından emin değilseniz ya da kaygılarınız varsa mutlaka çocuğun anasınıfı öğretmeni ve rehberlik öğretmenlerinden görüş alın.  ancak bazen çocuk yeteri kadar hazır olmasa da okullar velileri kaybetmemek ya da çocuğun anasınıfında sıkılmasından endişe ettikleri için ilkokula başlamasını önerebilirler.  bu nedenle tarafsız bir uzmandan da objektif bir görü almakta fayda olabilir.  Çünkü çocuğun sıkılması tüm okul hayatını başarısızlık hissiyle geçirmesinden daha küçük bir risktir.

Okula Hazır

Okul Olgunluğu

Ne Yapsak da Okula Hazır Olsa

Çocuğu yaşıtları ile biraraya getirmek, sık sık oyun buluşmaları yapmak.  bu oyun buluşmalarını özellikle de aynı okula gideceği yaşıtları ile birlikte yapabilirseniz çocuğun hem aşina olduğu arkadaşları ile birlikte okula başlaması onun okulla ilgili kaygıların da azaltacak hem de sosyal becerilerini geliştirecektir.

İnce motor becerilerini geliştireceği, boyama kesme  gibi aktivitelere teşvik etmek ve tabii ki bu aktiviteler sırasındaki çabasını bol bol pekiştirmek çekişe yarayacaktır.  burada ebeveynler olarak düşeceğimiz en büyük tehlike çocuğun yaptıklarına mükemmeliyetçi bir gözle bakıp herşeyi düzeltmek ve yeterince iyi olmadığı vurgusunu istemesen de olsa yapmak.

Gün içinde kendi kendine giyinme ve giysilerini çıkarmasına izin vermek.  Örneğin sabah kalkınca kum saati bitinceye kadar üstünü değiştirmiş olmak, ya da bir şarkı bitinceye kadar pijamalarını çıkarıp giysilerini giymek gibi oyunlarla kendi giyinip soyunabilmesini teşvik etmek.  Bu neden mi önemli ? Beden derslerini ve hatta artık bazı özel okullarda yüzme dersleri olduğunu unutmayın.

Daha ilk konuştuğu ve hatta dinlediği andan itibaren ona konuşma soru sorma ve tabii ki öncesinde dinleme imkanı yaratmak, kısacası çocukla konuşmak ve çocuğu dinlemek okul becerileri açısından çok önemli olan sözel becerilerin gelişmesinde basit ve en etkili yol.  Siz etrafın ne dediğine bakmayın hiç anlamaz sandığınız ilk günlerden itibaren konuşun ve o ses çıkardığında durup dinleyin.

images 6Okuyun, okuyun, okuyun.  Sıkılıyor dinlemiyor mu? O zaman sadece kitaplardaki resimleri gösterin ve resimleri anlatın.

Sayı farkındalığı oluşturmak için çok basit sayma oyunları oynayın.  Tabakları sayarak dolaptan alın, aynı sayıda çatal ve kaşığı çocuğunuz sayarak alsın, sokakta adım sayın, sayı sayarak dans edin;  yaratıcılığınıza kalmış.

Basit kutu oyunları oynayın ki temel sosyal kuralları, sırasını beklemeyi, kurallara uymayı ve oyunun içeriğine göre dikkat, bellek gibi bilişsel becerileri gelişsin.

Yukarıda sözü edilen beceriler size bilgi olarak verilmiştir bazılarına çocuğunuzun sahip olmadığını düşünebilirsiniz.  Bu durumda endişelenmeyin çünkü arasından bir tanesini yapamaması çocuğun okula uyum sağlayamayacağı ya da başarısız olacağı anlamına gelmez.  Şüpheleriniz varsa mutlaka bir uzmandan görüş alın.  Uzman hem çocuğun gebelikten itibaren öyküsünü alacak hem pek çok açıdan gelişimini sorgulayacak, hem objektif bir gözlem yapacaktır.  Bunların dışında bazı testler uygulayabilir.  Okula hazır oluş veya okul olgunluğunu ölçmeye yarayan testlerin büyük kısmı çocuğun daha çok bilişsel becerilerini değerlendirir.  Çocuğun, sayı kavramını, görsel algı düzeyini, dikkat becerilerini ölçen bu testler, çocuğun sözkonusuydu becerilerinin yaşıtları ile kıyaslanması yoluyla standart bir sonuç elde eder.  bu testler son derece objektif bir sonuç veriri ancak diğer ölçütler ile birlikte değerlendirilmelidir.  Tüm bu sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde, çocuk bütüncül bir yaklaşımla incelenmiş olur ve objektif bir yanıt verir.  Başvurduğunuz uzman gerekirse hangi alanlarda nasıl desteklemeniz gerektiği konusunda da yardımcı olabilir.

ÜSTÜN POTANSİYEL VE ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ IKI KEZ FARKLI ÇOCUKLAR , İKİ KEZ FARKLI ÖĞRENCİLER

İki kez farklı çocuklar

Dawn Beckley, Connecticut Üniversitesi

Terman’dan bu yana üstün potansiyelli çocuklarla ilgili yaygın görüş zeka testlerinde yüksek puan aldıkları ve okulda başarılı oldukları şeklindedir (Brody and Mills, 1997). Sadece son on yılda aynı zamanda öğrenme güçlüğü taşıyan üstün yetenekli çocuklar üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu hem öğrenme güçlüğüne hemde üstün yetenek ya da zeka potansiyeline sahip çocuklar ya da diğer bir değişle iki kez farklı çocuklar (Nielsen,Hammond &Higgins) iyileştirici aktivitelere ihtiyaç duyarlar. Aynı zamanda bir yada daha çok alanda sahip oldukları kişisel güçlülük ya da yeteneklerini geliştirecek fırsatlara ihtiyaç duyarlar.

İki kez farklı olduğu belirlenmemiş çocuklar en az üç alt gruba ayrılabilirler. Bu gruplardan ilki üstün potansiyelli oldukları belirlenmiş, okulda güçlükler yaşayan ve genellikle başarısı düşük çocuklardan oluşur. Bu çocukların pek çoğu sınıf seviyesinde performans sergilerler ve öğrenme bozukluğunu tespit etmek için zorunlu olan taramaların gözden kaçırdığı çocuklardır. Okuldaki başarısızlıkları çoğunlukla kendine güveninin düşük olmasına, motivasyonunun olmamasına ya da tembelliklerine bağlanır. Ancak genellikle akademik güçlükleri artıp yaşıtlarından belirgin olarak geri kalıncaya dek bu durum okul tarafından ciddiye ciddiye alınmaz. Bu noktadan sonra birileri bu çocuğun öğrenme güçlüğü olabileceğini düşünmeye başlar.

Üstün Potensiyel ve Öğrenme Güçlüğü

İkinci grup öğrenme güçlüğü olduğu farkedilmiş ama diğer üstün olan nitelik ve yetenekleri farkedilmemiş çocuklardır. Yetersiz değerlendirme ve veya baskılanmış Iq skoru çoğunlukla zihinsel becerilerinin tespit edilememesine yol açar. Bu çocukların üstün nitelikleri tespi,t edilemediği müddetçe güçlü tarafları hiçbir zaman eğitimlerinin odağı haline gelmez. Bu çocukların yapamadıkları, her zaman beceri ve yeteneklerinin önüne geçer.

Sonuncu ve büyük olasılıkla hiçbir hizmet alamayan en grubu oluşturan çocuklar ise ne üstün potansiyelli ne de öğrenme güçlüğü kriterlerini sağlayan genel (yurtdışında üstün ve öğrenme güçlüğü alan çocukların bulunduğu öğrencilerden oluşmayan normal sınıflardan bahsediliyor ÇN)sınıflarda eğitimini sürdürenlerdir. Bu çocuklar her iki özelliklerinin diğerini maskelemesi nedeniyle vasat bir öğrenci gibi görünürler. Tipik olarak sınıf düzeyinde performans gösterirler (yani ne yaşıtlarından geri kalırlar ne de ileri giderler ÇN) fakat maalesef potansiyellerinin çok altında performans sergilemektedirler (Baum, 1984a, 1984b; Baum & Owen, 1988).

Öğrencilerin Belirgin Özellikleri:

İki kez farklı öğrenciler çoğunlukla okul problemleri olan zeki öğrenciler olarak tanımlanan atipik öğrencilerdir. Bu çocuklar öğrenme güçlüğü yaşadıkları alanlarla ilgili aktivitelerde yaşayacakları güçlüğe hazırlıklı olmayan aslında öğrenme konusunda zorluk yaşamayan öğrencilerdir. Bu onlarda hayal kırıklığına, gerginliğe ve korkuya ve dolayısı olarak da savunmacılığa yol açar. Yaşadıkları bu hayal kırıklığı nedeniyle umursamama, hırçınlık, ilgisizlik gösterme eğiliminde olurlar. Sınıfta rahatsızlığa sebep olabilirler ve aynı öğrenme güçlüğü olan öğrenciler gibi algılama becerilerine ve hatırlamaya dayalı görevlerde yetersiz kalırlar. Diğer alanlarda öğrenmeleri yüksek potansiyelli diğer öğrenciler gibidir. Örneğin problem çözme ve soyutlama becerilerini kullanmalarını gerektiren çalışmalarda çok iyi performans sergileyebilirler.

Üstün yetenekli ve öğrenme güçlüğü olan öğrenciler akademik alanlarda kendilerini yetersiz bulurlar, bu durum da okulla ilgili görevler konusunda motivasyonlarının düşmesine neden olur. İki kez farklı öğrenciler utangaç ve kendilerini okulda yeterince etkili görmeme eğilimdedirler. Bu kadar hevesli ve parlak zihinli çocukların okulda sürekli başarısızlık deneyimlemeleri gittikçe daha kırıcı olur onlar için. Bu onları akademik olarak kendilerinin olumsuz değerlendirmelerine ve yaşıtlarına yetişemeyeceğini düşünmelerine neden olur. Aynı zamanda daha yaratıcı ilgilere sahiptirler. Hızlıca kavrayabilirler, ilişkileri ve paternleri algılayabilirler, sebep sonuç ilişkilerini farkedebilirler, kolayca genellemeler yapabilirler, alışılmamış problemleri kendi başlarına çözmekten zevk alırlar. Temel otomatik beceriler yazma hızı, algılama, sıralama, organize etme çalışma becerileri güçlüklerinin merkezidir (Barton & Starnes, 1989).

Tanılama:

Öğrenme güçlüğünün ve üstün potansiyelin farklı tanımlamaları iki kez farklı öğrecilerin tanımlanmasında güçlüklere neden olur. İki kez farklı öğrenciler genel olarak hem üstün potansiyelliliğin hem dde öğrenme güçlüklerinin tanı kriterlerinı karşılarlar. Üstün potansiyellilik çoğunlukla öğrencinin belli alanlardaki başarısından çok, yüksek zihinsel beceri ya da potansiyel anlamına gelir. Üstün potansiyelli çocuklar genellikle olağanüstü (exceptional)yetenekler ya da öğrenme ve problem çözme becerisi ile tanımlanırlar. Öğrenme güçlüğü ise bilişsel süreçlerde yaşanan tüm zihinsel becerileri kapsamayan bir ya da daha çok bilişsel süreci etkileyen güçlüklere dayalı öğrenme problemleri olarak tanımlanır. Bu bozukluklar çoğunlukla ölçülen potansiyel ile akademik görevlerde gerçek performansın uyuşmaması ile farkedilir çoğunlukla (Çocuğun zekası kadar başarılı olmaması diyebiliriz öğretmenler bu çocuklar için zeki ama hiç çalışmıyor ifadesini kullanırlar sıklıkla ÇN) (HAnnah & Shore, 1995) İki kez farklı bir çocuk; bir iki sorun alanına yönelik özel eğitim alırken aynı zamanda üstün olduğu bir ya da birkaç alandaki becerilerini geliştirmek amacıyla eğitim alan çocuktur (Whitmore, 1981)

İki kez farklı öğrenciler sadece baskılanmış akademik becerileri ile değil aynı zamanda kişilik ve davranış problemleriyle de farkedilirler (Waldron, Saphire, & Rosenbaum, 1987). Tipik olarak bu çocuklar işitsel işlemleme, görsel algılama sorunu ya da dikkat eksikliği ile ilgili sorunlar ya da sözel yönergeleri takip etmede güçlük yaşarlar (Vaidya, 1993)…………

Bu alanda yapılan pek çok araştırmada WISC_R puanlarını dikkae alırlar tanılama yapmak için. Ama yapılan bir çalışma ise genel bir patern olmadığı sonucuna varmıştır. Schiff, Kaufman, and Kaufman (1981) sözel puanın daha yüksek olduğu sözel ve performans testler arasındaki belirgin farkın önemli olduğunu vurgularken Waldron ve Saphire (1990) çalışmalarında sözel ve performans puan arasındaki farkın en önemli belirleyici olamayabileciğini savunmuşlrdır. Schiff, Kaufman çalışmalarında çok yüksek potansiyelli öğenme bozukluğu olan öğrencilerde normal üstü sözel algılama ve ifade etme ayrıca belirgin yaratıcı beceriler sergiledikleri buna rağmen sıralama, motor koordinasyon gerektiren aktivite ve duygusal gelişimde zayıflık gösterdikleri sonucuna varmışlardır. Waldron ve Saphire ise bu çocukların kelime farkındalığı ve analizinde görsel algılarına dayanma eğiliminde olduklarını ,işitsel ayırdetme ve kısa süreli hafıza gibi işitsel alanlarda daha düşük bir performans sergilediklerini bulmuşlardır.

Vaidya (1993), portfolyo türü değerlendirmeleri ve yaratıcılık testlerinin zeka testleri ve başarı değerlendirme araçları ile birlikte kullanımını savunmuştur. IQ testleri öğrencinin güçlü ve zayıf yönlerini belirleme amacıyla kullanılırken, başarı testleri ise çocuğun hangi alanda üstün olduğunu belirlemeye yönelik olarak kullanılmalıdır. Portfolio çocuğun düşünceleri, taslakları,taslaklarının son hali, eleştirileri, öğretmenleri ve ebeveynlerinin önerilerinin kayıtlarını içermeli ve bu yolla öğrencinin düşünme süreci ve fikirlerinin eşşsizliği konusunda fikir verebilmelidir. Araştırmacı aynı zamanda yaratıcılık testlerinin de farklı düşünme becerilerinin görülmesi açısından kullanılmasını önermiştir. Bu testlerden biri Torrance Yaratıcı Düşünme Testi’dir. Torrance gibi bir testte öğrencinin sergilediği performans onun akademik alanlardaki becerilerini değil, düşünce biçimini sergiler.

Eisenberg ve Epstein (1981) Vadia (!993) gibi zeka ve başarı testlerinin bir arada kullanılmasını öneriri ancak buna ek olarak Üstün Öğrencilerin Davranışsal Özellikleri Ölçeği’ (SRBCSS) (Renzulli, Smith, White, Callahan, and Hartman, 1976)nin kullanılmasını önerir (ÇN: Bu ölçek ülkemizde kullanılmamaktadır. Örneğin öğrenme, motivasyon, Liderlik, Sanat, Müzik, drama ve iletişim ölçekleri.

Hangi method kullanılırsa kullanılsın özel bir potansiyel, beceri, yada yüksek performansa dair bir kanıt araştırılmalıdır. Şunu akılda tutmakta fayda vardır iki kez farklı çocukların üstünlüğü çoğunlukla öğretmenlerin hatta ebeveynlerin gözlerinden kaçabilir. Sıklıkla öğrenme güçlüğünün kendisi çocuğun üstün tarafının görünmesine imkan vermez, maskeler. Öğrencilerin üstünlükleri çoğunlukla dil ve hafıza becerileri olarak görünür. Problem çözme kapasiteleri, merakları ve bilmeye yönelik istekleri de aslında yüksek potansiyelleri ile ilgilidir. Yaratıcılık da bir belirtidir ama daha az güvenilir ve değerlendirilmesi daha zor olan bir belirtidir. Yaratım sürecinde bilişsel süreçlerin kullanılıyor olması bu belirtinin güvenirliği konusunda önemli bir noktadır. Benzersiz fikirler üretmesi, yaratıcı çözümler bulması ya da roman yazmak ya da bir oyun üretmek gibi kompleks ürünler yaratmak konusunda aşırı meraklı olması gibi özelliklerin gözden kaçırılmaması önemlidir. İki kez farklı öğrenciler için hem becerilerinin besleneceği hem de öğrenme güçlükleri ile ilgilenecek ortamlara ihtiyaç duyarlar. Aynı zamanda birbirleriyle tutarlı olmayan becerileri ile başa çıkabilmeleri için duygusal olarak da desteklenmeleri şarttır.

Müfredat İhtiyaçları: (Özet)bu öğrenciler için program planlanırken çocukların güçlü oldukları alanlara, ilgilerine ve yüksek zeka kapasitelerine odaklanmak gereklidir. Aynı zamanda öğrenme güçlüklerini telafi edici stratejileri öğrenmeye ihtiyaç duyarlar . bunlardan bazıları teknoloji kullanımı, planlayıcı kullanımı örnek olarak verebiliriz. Bu öğenciler kısa dönemli hafızada sorun yaşarlar hatırlamaya yönelik stratejiler öğretilebilinir. Zenginleştirici aktivitelerin tümü, güçlü yanları ve ilgileri geliştirmeye yönelik olmalı ve onu mücadeleye sevk etmeli (challenge).

Öğrenci üstünlüğü ve öğrenme güçlüğü hakkında bilgilendirilmeli ve güçlüğünün onun güçlülüklerinin önünde nasıl engel olduğu konusunda farkındalık yaratılmalı. Kısacası öğrenci güçlü ve zayıf yanları hakkında gerçekçi bir görüş oluşturabilmeli. Bu öğrencilerin programlarının onları yeterince zorlaması (Challenge) ve zayıf olduğu alanlara yönelik stratejiler barındırması halinde öğrencinin istekliliği artacak ve görevleri tamamlamak için daha çok çaba sarfedecektir (Baum, Emerick, Herman & Dixon, 1989). Bu öğrenciyi güçlü yanlarını geliştirerek zayıf yönlerini telafi etme konusunda cesaretlendirecektir. (Baum ve arkadaşları)

Özel Öğrenme Güçlüğü

crayons-1209804_1920Özel Öğrenme Güçlüğü

Şu Disleksi Dedikleri: Disleksi terimini sıkça duyar olduk. Artık tanınıyor olması çok sevindirici çünkü, bu alanda çalıştığımız ilk yıllarda yani yaklaşık yirmi yıl önce pek çok eğitimciye, sağlıkçıya ve ebeveynlere böyle bir sorun olduğunu anlatmakta ve bunun tembellik olmadığına daha çok çalışmakla düzelmeyeceğine ikna etmek konusunda çok zorluk yaşıyorduk. Ne kadar dilimize disleksi olarak yerleşmiş olsa da aslında gerçek adı özel öğrenme güçlüğü veya özel öğrenme bozukluğu. Disleksi özel öğrenme bozukluğunun aslında bir alt türü.

Özel Öğrenme Güçlüğü

Özel öğrenme bozukluğu kısaca normal ve normal üstü zekaya sahip bireylerin okuma, yazma, aritmetik, bellek, çıkarsama yapma ve bilgiyi organize etme gibi alanlarda güçlük yaşamalarına neden olan nörolojik bir problemdir. Sebebi çok bilinmemekle birlikte genetik olduğu gözlenmektedir. Genellikle okulla ilgili olduğu düşünülse ve okul çağında farkedilir de öğrenme ve bildiğini ifade etmeyi ve kullanmayı gerektiren pek çok alanda yaşanır, hatta insan ilişkileri üzerinde yoğun sorunlara neden olabilir. Ve aslında okul öncesi çağda da kendini gösterir. Yani özel öğrenme güçlüğü, yalnızca akademik bir problem değil, kişinin hayatının her anını etkileyen bir yaşam, dil ve öğrenme sorunudur.

Özel öğrenme güçlüğü 4 alt alana ayrılır.

Son yıllarda bu alt alanların sayısı bazı makalelerde arttırılmış, yeni alanlar eklenmiştir. Tabloda bu yeni alt alanlara da değinilecektir ancak, ülkemizde henüz çok kullanılmadığından ve bu sözü edilen alt alanların en az birinin dört ana özel öğrenme güçlüğüne eşlik ettiği gözlemlediğinden, ağırlık okuma, yazma, matematik ve sözel olmayan öğrenme güçlüğüne verilecektir.

Disleksi: Okuma ile ilgili öğrenme güçlüğüdür. Kişinin zekasına ve eğitim seviyesine göre okuma performansının daha düşük olduğu durumları işaret eder. Kişi yaşına, zekasına ve eğitim seviyesine göre o yavaş okuyabilir,

  •  ters okuyabilir (ve – ev),
  • eksik okuyabilir ( okurken harf veya hece atlama), kelimenin veya cümlenin sonunu uydurabilir.
  • Ayrıca okumayı yaşıtlarından geç öğrenebilir, okumaya karşı isteksiz olabilir.

Disgrafi: Yazma ile ilgili öğrenme güçlüğüdür. Kişinin zekasına eğitim seviyesine göre

  • Yazısı bozuk, düzensiz ve okunaksız olabilir,
  • Harfleri birbiri ile karıştırabilir, ters yazabilir,
  • Eksik harf yazabilir,
  • Harflerin noktalarını koymayı unutabilir,
  • Yazım kurallarını uygulayamayabilir,
  • Noktalama işaretlerini unutabilir,,
  • Düşüncelerini organize edip, yaramayabilir.
  • o Ayrıca yazmayı yaşıtlarından geç öğrenebilir, yazma gerektiren görevlere karşı isteksiz

Diskalkuli: Matematik, aritmetik becerilerle ilgili öğrenme güçlüğüdür. Kişinin zekasına eğitim seviyesine göre

  • Matematik Kavramları anlamakta güçlük çekebilir,
  • Dört işlemi yapmakta güçlük çekebilir,
  • Dört işlemi ve/veya işaretlerini birbirine karıştırabilir,
  • Çıkartmayı aşağıdan yukarıya doğru yapabilir,
  • Ritmik saymaları öğrenmekte güçlük yaşayabilir,
  • Çarpmayı öğrenmekte güçlük yaşayabilir,
  • Matematik problemleri anlamada ve çözmede güçlük yaşayabilir, bazen akıldan çözer ama çözümü açıklayamaz, kağıt üstünde gösteremez.

Sözel olmayan öğrenme güçlüğü: daha çok beynin sağ yarısı ile ilgili olan bir özel öğrenme bozukluğu türüdür. Bu kişiler yaş, eğitim ve zeka seviyelerine kıyasla;

  • Motor becerilerde,
  • Görsel mekansal organizasyonda,
  • Organize olma ve plan yapabilme konusunda,
  • Sosyal Yargılama gerektiren durumlarda,
  • Kişiler arası sosyal ilişkilerde güçlükler yaşayabilirler.

Özel öğrenme bozukluğu tanısı almış bir birey yukarıda açıklanan alanların birinde veya birkaçında birden sorun yaşayabilir. Bunun tam tersi olarak sorun yaşadığı alanların dışında kalan alanlarda da çok yüksek fonksiyonlu olabilirler.