Asperger ve Sözel Olmayan İletişim Becerileri

Otizm Farkındalık Günü

Ergenlik yılları her ergen ve ailesi için büyük bir değişim ve uyum zamanı. Aspergersendromu tanısı almış ergenler ve aileleri için ise biraz daha zorlayıcı olabiliyor. Asperger bozukluğu, sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı, stereotipik ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik spektrum bozukluklarından (OSB) biridir. Sıradan bir ergen için hayat etrafındaki yaşıtlar çemberinden ibarettir. Bir ergenin sosyal becerileri yaşıtları ile paylaştıkları deneyimler ve sonu gelmeyen sözlü ve sözsüz iletişimleri ile gelişir. Asperger olan ergenler ise kendilerini bu çemberden dışlanmış hissedebilirler. Ve maalesef sıradan ergenler de kendi “normlarına” uymayan kişilere ve durumlara karşı anlayışlı tepkiler verebilecekleri bir dönem içinde değildirler. Çoğu ergenin doğal yollarla ve birbirleriyle iletişimden öğrendikleri sosyal davranış kurallarını edinemeyen bir ergen bunları farklı yollardan da öğrenebilir, sözsüz iletişim dediğimiz bu beceriler iletişimimizin çok büyük kısmını oluşturduğu için öğretilmelidir de. Çok uzun bir konu olmasına rağmen basit bir kaç yöntem var belki ihtiyacı olanlara bir fikir verebilir, elden ele onlara ulaşabilir.

Sözsüz iletişimi geliştirmenin ilk kuralı bedensel farkındalık yaratmak. Bu saldığınızdan da önemli. Bedensel farkındalığın gelişmesi için en sol önerilen egzersizler TAİ-Chi ve yoga. Bu iki egzersiz de beden farkındalığı yaratmak açısından çok olumlu sonuçlar veriyor bunun dışında rekabete dayalı olmayan yüzme ve koşma da yapılabilir.

İkinci alan sözsüz iletişim kurallarını bilmek ve bınu sanki bilimsel bir çalışma gibi çocukla birlikte yürütmek. Birlikte sözsüz iletişim kurallarını listeleyin ( internette pek çok liste var) bu kuralları gözlemleyerek bir deftere yazmasını isteyin. Yazdığınız kuralları soruya çevirerek neyi gözlemlemesi gerektiğini kolaylaştırın. Örneğin insanlar birbirleri ile konuşurken aralarında ne kadar mesafe vardı? Hangi koşulda konuşurken birbirlerine dokunuyorlardı gibi. Bu sorular çerçevesinde gergin gözlemlerini deftere yazabilir

Aspergerde Sözsüz İletişimi Öğretebiliriz

Aynı amaçla hizmet eden diğer bir aktivite birlikte sessiz film izlemektir . Burada ifadeler anlaşılabilmesi için oldukça abartılır bu çocuğun ifadeleri, beden hareketlerini anlamasında kolaylaştırıcı olur, birlikte izleyip sizin belli ifadeleri etiketlemeniz de çok hızlandırıcı olur. (Yüzüne bak ne kadar şaşırdı, gövdesini nasıl geri çekti korkunca gibi). Aynı amaçla siz de çok küçük senaryolar yazıp evde kendiniz çocuğunuzla birlikte çekebilirsiniz. Ayrıca sessiz sinema oynayabilir daha küçük yaştakiler için siz beden ve yüz ifadelerini sessiz sinema oyununa uyarlayabilirsiniz.

Üçüncü önemli basamak ise bu öğrendiği sözel olmayan iletişim becerilerini yargılayıcı olmayan destekleyici ve onaylarım bir grup içinde denemesidir. Yakın aile ve arkadaş çevresi bunun için idealdir. Unutmayalım ki sosyal beceriler, öğrenilebilir, öğretilebilir.

Yaşam ve Öğrenme İçin Yönetici İşlevler

Öğrenme ve sosyal becerilerin temel taşı olarak yönetici işlevler

Yönetici işlevler bilim insanları tarafından yaşam boyu sergilediğimiz performansın ana bileşeni olarak tanımlanmaktadır. Kulağa çok iddialı gelse de  çocukluk ve ergenlik yılları boyunca bu beceriyi geliştirememiş yetişkinlerin bir meslek sahibi olma, mesleğini sürdürebilme, bir evliliği (birlikte yaşamı) yürütebilme, bir çocuk yetiştirme, diğerleri ile geçinme açısından; kısacası toplumun işlevsel bir parçası olma açısından yoğun sorun yaşadıklarını gözlemlemekteyiz.

Sahip olduğu bunca öneme rağmen hiçbirimiz bu işlevlere sahip olarak doğmuyoruz ancak bu işlevler uygun ortam bulduğunda zaman içinde gelişiyorlar, tabii ki genetik faktörlere de bağlı olarak bazılarımızda daha iyi bazılarımızda daha güç gelişiyor.

Anaokulunda ve evde bu becerilerin gelişmesine uygun ortamlar yaratılmalı

Çocuklukta bu becerilerin gelişimi daha sonraki bilişsel ve sosyal becerilerin gelişebilmesi için bir temel yapı taşı özelliği taşıyor.  Çocukluğun en önemli görevlerinden biri bu işlevlerin gelişebilmesi; dolayısıyla biz yetişkinlerin anaokulu ve ev ortamında bu becerilerin gelişmesine uygun olanaklar yaratabilmemiz büyük önem taşıyor.  Hemen aklınıza nasıl sorusunun geldiğini tahmin ediyorum.  Yetişkinler rutinler yaratarak, ipuçları vererek yapılacaklar konusunda destekleyerek ve görevleri küçük parçalara bölerek bu becerilerin gelişmesine yardım ederler.  Burada çok önemli bir nokta bu yardımın kademeli olarak geri çekilerek çocuğun o beceriyi kendi başına, hiç destek almadan da kullanabilir hale gelmesidir.  Aksi takdirde verdiğimiz sürekli destek; hadi açıkça söyleyelim çocuğun yerine yapma, kontrolü ona hiç bırakamama tam da bu becerilerin yeterince gelişmemesine neden olan önemli bir etken.  

Çocuğun yönetici becerilerinin gelişmesinde yetişkinler rol oynar

Çocukların yönetici becerilerinin geliştirilmesi hem çocuk hem de uzun vadede toplum açısından yaşamsal önemli bir kazanımdır.  Bazı yönetici işlevlerin geliştirilmesine yönelik müdahalelerin öğrenme ile ilgili diğer becerilerin gelişmesi üzerinde de etkisi olduğu görülmüştür .

Bu becerilerin bu derece önemli olmasına, hayatlarını nasıl etkileyeceği ile ilgili biraz daha yakından bakalım. Çocukların yönetici becerilerini geliştirebilme olanağına sahip olmaları okulda başarılı olmalarını sağlar. Okul yaşantısı çocuklarımızın çok aşamalı görevleri yapabilmesini gerektirir. Şöyle ki okulda beklenilen çocuğunuz sınıfına girip, doğru yere oturması, uygun ders için uygun kitabı çıkarmasını hatta bu dersten verilmiş ödevleri de hatırlayarak ve teslim etmek üzere hazırlayabilmesini bekler.  (Neyse ki sevgili öğretmenlerimiz küçük hatırlatmalar ve uyarılarla, gerektiğinde ipuçlarıyla bu süreçte çocuklarımızı desteklerler).  Bu kadarla kalmaz dikkatini dağıtan uyaranlardan uzak durup, işine devam edebilmesi gerekir. Tabii ki  buna ek olarak ani ve aşırı tepkilerini de dizginleyebilmesi, kurallar ve koşullar değiştiğinde de buna uyum sağlayabilmesi, problem çözebilmesi – maalesef sadece matematik problemi de değil- uzun vadeli görevleri tamamlayabilmesi de okul hayatının olağan beklentileridir.  Yönetici işlevlerin tamamen kontrolü altında olan bu beklentilerin yerine getirilmesi okulda çocuğunuzun başarılı olmasını sağlar.  

Olumlu davranışlar geliştirebilmesi ise yönetici becerilerinin kontrolünde olan diğer bir alandır.  Çocuğun (aslında bir yetişkinin de ) takımın parçası olabilmesi, liderlik yapabilmesi, karar alabilmesi hedefe yönelik hareket edebilmesi, eleştirel düşünebilmesi, oryama ve diğerlerine uyum sağlayabilmesi de;  kendinin ve diğerlerinin duygularını anlayabilmesi de yine yönetici işlevlerinin gelişmiş olması ile ilgilidir.  

Öğretmenler, çocuğun dürtü kontrolü, dikkati odaklayabilme, organize olma ve yönergeleri takip etme ile ilgili problemlerin çoğunlukla ilk farkeden kişilerdir.  Eğer öğretmenler bu davranışları “kötü davranışlar” olarak etiketlemez; aile de öğretmenin gözlemlerini “çocuğumu sıradanlaştırmaya çalışıyor” şeklinde algılamazsa aile ve öğretmenin işbirliği çocuğun kısa zamanda yardım alabilmesinin yolun açar.  Öğretmenin bu gözlemleri kötü davranış etiketine indirgemesi uygun müdahaleye ulaşımı geciktirebilir.

Devam edecek…

Annelik Bir Peri Masalı (mı?)

DC-postprtum-and-breastfeeding-THS-655x353Doğum Sonrası Hüznü ve Doğum sonrası Depresyonu

Uzun bir yolculuğun sonuna geldiniz. 9 aydır beklediğiniz an geldi ve bebeğiniz kucağınızda. Kucağınıza bebek ve onun verdiği bir dolu harika duygu ile birlikte bir ton endişe, sorumluluk, beklenti ve güçlük de doluşuverdi…

Beklentiniz çok mutlu olmak, hatta coşkulu olmak olabilir. Size anlatılan bütün hikayelerde kucağınıza verilen o muhteşem şeyin ne kadar tatlı ve aşık olası olduğu ve ve o Harika şeyleri kucağına alan kadınların birden ne mükemmel annelere dönüştüğünü içeriyor olabilir. Sosyal medya sayesinde anneliğin olduğundan da daha “yüce” bir makam haline getirildiği pek çoğunuzun dikkatini çekmiştir. Ufak bir araştırmaya girin bebek yatağı başında poz veren müthiş güzel hamile anne adayları, doğumdan öncesi ve sonrasının şık anneleri, bebeği ile müthiş poz veren “melekler” heryerde değil mi? Sosyal medyadan kaçınabildiyseniz anneliğin ne zor ama ne harika birşey olduğunu anlatan akrabalar ya da arkadaşlara yakalanmışsınızdır mutlaka; ve siz de çok mutlu ve mükemmel bir anne olacaksınızdır zaten, mutlaka!

Bu yaratılan gerçekdışı Peri masalına benzeyen hikayeler bile doğumsorası için hazırlıksız yakalanan anneler için oldukça zorlayıcı olabiliyor. Tek tek örnekleri uzatmak istemiyorum ama en basitinden bazı annenin kucağına verilen bebeği sevmesi için biraz zamana ihtiyacı olabiliyor.   Ama maalesef hemen aşık olması gerektiği, o yumuk ellere bakıp mutluluktan uçması gerektiği tembihlendiği için suçluluk duyabiliyor ve maalesef bunu kimseyle de paylaşamıyorlar. Olur da biraz anlatmaya çalışırsa: eeeee tabi annelik bu, o kadar kolay mı canım; hepimiz yaşadık bunları korosu başlıyor.

Son zamanlarda sezaryen ve normal doğum üzerinden bile annelerin yoğun strese maruz kaldığına o kadar çok şahit oluyoruz ki. Devlet babadan bahsetmiyorum bizzat anneye yardım amacı taşıyan pek çok organizasyon tarafından doktorun kesin karar mercii olması gereken Doğum şekli ile ilgili ciddi bir ayrımlaştırma gözlemliyoruz (sınavlarda çocuklarını yarıştırmasını öğreteceğimiz annelerin önce doğum şekilleri üzerinden yarışmalarını sağlıyoruz bazen sanki) Kısacası annelik ile ilgili mitler başlıbaşına birer kaygı konusu olabiliyor.
Gerçekte bazı anneler çeşitli sebeplerden ve çeşitli düzeylerde negatif duygular yaşayabiliyorlar. Öncelikle bunun çok normal ve kabul edilir ve utanılacak birşey olmadığını belirtmekte ve hemen ardından bunun geçici bir süreç olduğunu bazen biraz desteğe bazen profesyonel yardıma ihtiyaç olabileceğini belirtmek önemli olabilir.
Halbuki hikayeye şöyle bakarsak hamilelik sırasında vücudumuzda yükselen bazı hormonal değerler çok hızlı bir düşüş gösterirler. Buna ek olarak hem dinlenmeye çok ihtiyaç duyuyor olmanıza rağmen uyku bile bazen lüks hale gelebilir. Sadece bebek değil ilgi göstermeniz gereken daha büyük çocuklarınız olduğu gibi evde yapmanız gereken başka sorumluluklarınız olabilir hatta misafirleriniz çok olabilir. Ya da tam tersi çok yalnız olduğunuzu hissediyor olabilirsiniz. Tüm bunlar bazı negatif duyguları hissetmenize sebep olabilir. Bu duygular hafif hüzünlü hissetmekten çok yoğun bir tükenmişlik ve üzüntüye kadar giden geniş bir yelpazedir. Daha açık söylemek gerekirse bazı anneler arada bir kendilerini hüzünlü ve yorgun hissedebilirken bazıları gerçekten ne kendisine ne bebeğe bakabilecek durumdadır. İlkine daha çok Doğum sonrası hüznü denirken diğerine Doğum sonrası depresyonu denmektedir.
Doğum sonrası depresyonu mutlaka yardım alınması gereken bir durumdur ancak çoğu zaman annenin yaşadıkları ne kendisi ne de etrafı tarafından tam anlaşılamadığından veya normal görüldüğünden yardım alma şansı olmayabilir. Doğum sonrası depresyon en çok istenmeyen gebeliklerde, ailesinde ve kendisinde depresyon geçmişi olanlarda, eş sorunlarının yoğun olduğu durumlarda, annenin hayatında geçmişte önemli bir travma olduğunda, annenin destek alabileceği kişilerin yokluğunda, Doğumla ilgili bir travma sözkonusu olduğunda görülür ama burada yazmayan özel sebepler de doğum sonrası depresyona sebep olabilir.

Ne Zaman Yardım Almalıyım?
Anne ne bebekle ne kendisiyle yeteri kadar ilgilenemiyorsa: buradaki ciddi bir “ilgilenememe”durumudur. Aile büyüklerinin veya başka kişilerin anneyi acemi bulması ya da kendi yöntemlerini savunmalarından sözetmiyoruz. (Örneğin anne kendini de bebeği de besleyemiyorsa, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa…)
Sabah bile çok yorgunsa: burada sözünü ettiğimiz de gece uyuyamamış bir annenin yorgunluğu değil enerjisinin tamamını tükenmiş gibi hisssediyorsa,
Olağan duygu dalgalanmalarından çok daha fazlasını yaşıyor ve çok sık ağlıyor çok sık şiddetli öfke tepkileri gösteriyorsa,
Kendisini çok yetersiz ve suçlu hissediyorsa,
Eve kapandıysa: burada da bebeğin alışma sürecinin dışında anne imkan olmasına rağmen evden çıkmayı reddediyor, zevk aldığı etkinliklere ilgi göstermiyorsa
Dikkat dağınıklığı çok yoğunsa: burada da sözünü ettiğimiz beklenilenin üzerinde bir odaklanamama durumudur, günlük rutin işlerini sürdüremeyeceklerdi kadar yoğunsa
Cinsel isteksizlik yeni anne olmaktan ve yorgunluktan kaynaklanan normal isteksizliklerin dışında eşiyle yakınlaşmayı reddetme boyutundaysa,
Aşırı uyku ihtiyacı ve tam tersi hiç uyuyamama, aşırı yemek yeme ya da tam tersi yemek yemek istememe yoğunsa
Vakit kaybetmeden profesyonel yardım almakta fayda vardır.

devam edecek…